Filistin doğumlu bir edebiyat profesörü ve aktivist olan Edward Said, 2003 senesinde, New York’ta hayata gözlerini yumdu. Onun, Orientalism isimli eserinden sonra sosyopolitik bir kavram olarak dünya genelinde büyük yankı uyandıran oryantalizm sözcüğü,
Batı’nın gözüyle inşa edilen Doğu algısını ima eden bir konsept olarak ele alınabilir. En öz tabirle oryantalizm, “Batı’nın gözünde Doğu’dur” ve Batı medeniyetinin sanatında, filmlerinde, belli başlı eserlerinde gördüğümüz o egzotik, gizemli, eğitimsiz, mistik, barbar Doğu’lu imgesi, Batı tarafından inşa edilen ve bütün dünya tarafından kabul edilen suni bir portre olarak, oryantalizm kavramıyla yakından ilişkilidir.
Batı medeniyeti, bir bakıma, Doğu’yu (yani Orient’i) yeniden oluşturur, onu olumsuz anlamda idealize eder ve çağdışı nitelikler atfeder. İşte bu noktada, oryantalizm, Batı’nın emperyal/sömürgeci amaçlarına hizmet eden kültürel bir fenomen haline dönüşür. Çünkü Batı’dan hayli geride olan, “develeri halen bir ulaşım aracı olarak kullanan”, “çok eşliliği sürdüren” eğitimsiz ve barbar bir toplumun Batı’dan uzanacak müreffeh ve çağdaş bir ele ihtiyacı vardır!
Dolayısıyla, böyle ilkel bir coğrafya üzerinde yapılacak her emperyal girişim, Batı’nın gözünde ve onun inşa ettiği algı çerçevesinde mübahtır. Sözgelimi, ABD’nin yakın tarihte “Irak’a demokrasi götürmesi” ve silahlarla, işgalci güçlerle gerçekleştirilen bu “demokrasi şölenine” meşru bir kılıf uydurması, yukarıda bahsedilen algıya dair gösterilebilecek örneklerden yalnızca birisidir.
Said: “Elinde Sapanla Bir Akademisyen”
Analizleri ve ünlü eseriyle, Doğu’ya dair inşa edilen ve gerçeklerle yeterince örtüşmeyen bu algıyı deşifre eden ve bizi Doğu-Batı ikiliği ile, Doğu’ya dair fakat Batı tarafından söylenenler ve dayatılanlar üzerinde düşünmeye teşvik eden bir akademisyen olan Edward Said’in ismi de bu noktada hayli manidardır. Kendisi adeta, iki coğrafya arasında kalmış yurtsuz bir aktivist gibidir. Kudüs’te doğmuştur, fakat New York’ta ölmüştür.
İlk ismi olan Edward, bize İngiliz’leri anımsatırken, soyismi olan Said, Doğu’dan nüanslar taşımaktadır. Ayrıca bir çoğumuz, onu, hayatının son yıllarında, İsrail’in Filistini işgali sırasında, İsrail panzerlerine taş fırlattığı bir fotoğrafından tanırız. Bu oldukça ikonik ve etkileyici bir karedir. Bu bağlamda, tabiri caizse, Said’in kalem haricinde elinde bir taş ve bir de sapan bulunan bir akademisyen olduğu, düşünsel birikimini kılgısal boyutlara da taşıran ve mücadelesini, sembolik de olsa, alanlara, meydanlara taşıyan bir entelektüel olduğu ifade edilebilir.
Gündelik Hayatta Oryantalizm
Bu durum gün geçtikçe azalmaya yüz tutuyor olsa da, bir Türk, turist olarak Avrupa’ya gidecek olursa, şu gibi sorularla karşılaşması halen olasılıklar dahilindedir: “Piramitlere yakın bir yerde mi yaşıyorsunuz?”, “Deveye biniyor musunuz?”, “Arapça mı konuşuyorsunuz?”, “Birden fazla eşiniz mi var?” (Eğer söz konusu kişi erkekse)
Gündelik sosyal ilişkiler içindeki bu gibi tuhaf sorular, belki de oryantalizmin ve yıllar boyu inşa edilen o algının en somut görüngülerinden birisidir. Bunda, oldukça eski tarihlerden beri sanat, edebiyat, medya, politika gibi kanallar aracılığıyla pompalanan ve canlı tutulan anlayışın etkisi yadsınamayacak ölçüde büyüktür. Kimi zaman, ticari reklamlar bile rol oynar bunda.
Sözgelimi, dünyanın dört bir yanında tercih edilen ve Türkiye’de de epey ünlü olan sigara markası Camel’ın Amerikan bir şirketin elinde bulunduğu zamanlarda, içinde eser miktarda Türk tütünü de bulunduğu söylenirdi ve bu beyan, pazarlama noktasında önemli bir etkendi. Bizzat ismi de Camel, -yani deve– olan, bu sigara paketinin üstünde bir çöl resmi, piramitler ve deve bulunurdu.
Böylece sigara, üzerindeki “Türk tütünü içerir” ibaresi sayesinde bizzat Türkiye ile özdeşleşir ki bir sigara paketinin üzerindeki “Turkish tobacco” yazısını ve çöl, deve, piramit imgelerini gören bir Avrupalı’nın, Türkiye’yi bilinçaltında mistik ve ilkel bir konumla özdeşleştirmesi kaçınılmazdır. Böylece Batı’lı Türkiyeyi hiç görmemiş dahi olsa, farklı bir Türkiye’ye, farklı bir Doğu’ya tanık olmuştur ve onun için inşa edilen bir algıya, suni bir algıya tabiidir.
Nihayetinde Edward Said’in ifşa ettiği ve eleştirdiği oryantalist anlayışa göre, Batı eğitimli, çağdaş ve rasyonal olan iken, Doğu, ilkel, eğitimsiz, barbar ve egzotik bir medeniyet olarak “öteki” konumunda yer almaktadır. Böylece Batı, sahte bir Doğu algısı üzerinden kendi kimliğini inşa etmekte ve kendini öteki üzerinden tanımlamaktadır.